Duayen ilahiyatçılar rahatsız… Konu: Türk Ordusu

Emekli akademisyenler Prof. Yümni Sezen, Prof. Murat Daryal, Necabettin Ergenekon, Dilâver Cebeci gibi tanınmış isimlerin kurucusu olduğu “Toprak Hattı Grubu” yeni bir bildiri yayımladı…

“TSK’nın savaş ruhu değişiyor mu?” başlıklı analizde, “Türk Ordusunun savaşma ruhu değişiyor mu?” sorusu yerine, “Türk Ordusunun ne kadar savaşma ruhu/azmi kaldı?” sorusunu sormanın daha gerçekçi olduğu vurgulanırken, “Hamasi söylemlerle gerçekler örtülmektedir” denildi.

İlahiyatın duayen hocalarından bildiri: İslam’da mürit, şeyh, gavs, tekke ve dergah yokturGüncel

İşte Toprak Hattı Grubu’nun o açıklaması:

Tarih boyunca varlığını sürdüren “Türk Milleti”, barış şartlarında tarım ve zanaatla uğraşarak üretimde bulunmuş, geçimini sağlamış, diğer yandan da savaşa hazırlanmıştır. Millete ve devlete yönelik bir tehlikenin baş göstermesi halinde de, süratle ve topyekûn olarak barış durumundan savaş durumuna geçerek kendine yönelen tüm tehditleri yok etmeyi bilmiştir. Her an vatan savunmasına hazır olması özelliğinden dolayı tarihte Türk Milletine “Asker Millet” denmiştir. MÖ. 209 yılında Metehan tarafından Onlu Sisteme geçilerek bu günkü ordumuzun temeli atılmıştır. Bunun en güzel örneklerini Selçuklularda ikta, Osmanlı’da Tımar (Dirlik) sistemlerinde görmekteyiz. Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra da askere, Peygamber Efendimiz’in askeri anlamına gelen “Mehmetçik”; Askerlik Mesleğine de “Peygamber Ocağı” diyerek yıllar içinde adlandırmış ve milletimiz tarafından da en yüksek mertebeden kabul ve saygı görmüştür.

Birinci Dünya Harbinin sonunda 30 Ekim 1918 günü imzalanan Mondros mütarekesiyle padişahın/halifenin düşmana teslim olmasını kabul etmeyen Mustafa Kemal Atatürk ve Silah arkadaşları tarafından istiklal mücadelesi başlatılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti 29 Ekim 1923 tarihinde kurulmuştur. “Türk Ordusunu tesirsiz hale getirmeden, Türk Devleti’nin yıkılmasının mümkün olmadığını” İstiklal harbi bütün dünyaya göstermiştir. Bunu çok iyi bilen cumhuriyetimizin kurucu iradesi, Türk Milleti’nin tarihi dokusuna ve değerlerine bağlı kalarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni teşkil etmiş ve bugünkü iktidara kadar geliştirmiştir. TSK, dünyadaki teknolojik gelişmeleri yakından takip etmiş, yeni gelişen durumlara hemen ayak uydurmuş, başta caydırıcılık görevi olmak üzere Türk Vatanını koruma görevini en iyi şekilde yerine getirirken, hem sayıca hem de donanım olarak dünyanın en güçlü orduları arasında yer almıştır. Buraya kadar anlattıklarımızın özeti, Mehmetçik Vakfı’nın sloganında “Türkiye Mehmetçiğe, Mehmetçik de Türk Milletine emanettir” cümlesiyle çok güzel bir şekilde ifade edilmiştir.

TSK’YA YÖNELİK HASMANE TUTUM

Bugünkü siyasi irade iktidara gelmeden önce ana vaat ve hedefini, “Askeri Vesayeti kaldırmak ve ülkenin seçilmişler tarafından yönetilmesini sağlamak” olarak tespit etmiş ve iktidar olunca da projesini hasmane bir tutumla adım adım uygulamaya koymuştur.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasında önemli bir payı olan “Bedelli Askerlik uygulaması” iktidar tarafından kalıcı hale getirilerek; Vatan Borcu, Mehmetçik, Peygamber Ocağı gibi diğer dünya ordularında bulunmayan kutsal/mübarek kavramlar, Bedelli Askerlikle paraya dönüştürülerek yok edilmişlerdir. Siyaset dine zarar verdiği gibi orduya da zarar vermektedir.

Stratejik olarak harbin nihai hedefi; “Düşmanın savaşma azim ve iradesini yok etmektir”. Diğer bir ifadeyle, “Kalıcı Bedelli Askerlik uygulamasıyla, Türk Ordusunun Savaşma Azim ve İradesi savaşsız olarak yok edilmiştir”.

Ömrü harp meydanlarında geçen Atatürk bir ordunun gücünü şu şekilde tarif etmiştir: “Bir ordunun kudreti, zabitan (Subay) ve kumanda heyetinin kıymetiyle ölçülür”.

Bu stratejik zarureti karşılamak için askeri liselerde başlayan, harp okulları, sınıf okulları ve kıt’alarda devam eden Askeri Eğitim Sürecinin ilk basamağı olan Askeri Liseler kapatılarak ordumuzun ihtiyacı olan liyakatli subayların yetiştirilmesine adeta darbe vurulmuştur. Harp okulları ve harp akademilerinin başına sivil yönetim atanmıştır. Harp okullarına öğrenci alım şartları sulandırıldığından ve siyasallaştırıldığından teknoloji ve iletişim çağını takip edebilecek subayların yetiştirilmesi mümkün görülmemektedir.

TÜRK ORDUSU YERİNE İSLAM ORDUSU

Türk Silahlı Kuvvetlerinin liyakate dayalı sicil ve terfi sistemi devam ederken son on beş yıl içerisinde Balyoz, Ergenekon ve Askeri casusluk iddiaları ile TSK’ya ağır bir kumpas kurulmuş, komuta kademesinin liyakatli komutanları sahte iddia ve delillerle tasfiye edilerek, ehliyetsiz kişilerin yönetiminde kalan Türk Silahlı Kuvvetleri 15 Temmuz sürecine götürülmüştür. Sonuçlarına bakıldığında; 15 Temmuz darbesi hükümete değil de; Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yapılmış gibi görüntü vermektedir. Çünkü askeri kurum ve kışlalar günlerce polis birimlerince kuşatılmış, kışla girişlerinde polisler tarafından kimlik kontrolleri yapılarak askeri şahsiyetler rencide edilmiş, kışla girişlerine çöp arabaları çekilerek Ordumuz itibarsızlaştırmaya çalışılmıştır. Askeri Liseler kapatılmış, Harp Okulları önce tasfiye edilmiş, daha sonra tekrar açılmıştır. Askeri Hastaneler, Askeri Yargı sistemi ve Askeri Tıp Akademisi kapatılmıştır. Tıp alanında önemli bir bilgi birikimine sahip olan GATA’daki laboratuvarlar kapatılarak bilimsel çalışmalara son verilmiştir. Askerlik süresi altı aya düşürülerek Türk ordusunun insan gücü en az yüzde elli oranında zayıflatılmıştır. 15 Temmuz’dan önce maddi, mali ve hukuki durumlarda astlar tarafından istenen yazılı emir isteme yetkisini hükümet genele şamil kıldığından, konu istismar edilmeye başlanmış, hizmetler yavaşlamış, ordunun temeli olan disiplin zayıflamıştır.

İktidar Ordumuzu füzesavar, yüksek irtifa ve uzun menzilli uçaksavar silahları, beşinci nesil savaş uçakları, reaktif zırhlı tanklar, modern hedef tespit vasıtaları ve elektronik harp teçhizatı ile donatmak ve liyakatli komuta heyeti yetiştirmek yerine, parti ideolojisine bağlı subaylar yetiştirmeyi en öncelikli hedef olarak almış olup, uygulamaya devam etmektedir. Başta tarikatlar olmak üzere, iktidar partisine oy veren taraftarların önemli bir kısmı Türk Silahlı Kuvvetleri’ni İslam Ordusu olarak görmediklerinden, bir an önce gerekli dönüşümün yapılmasını savunmaktadırlar ve çabalamaktadırlar. Onlara göre, subayların zihniyeti değiştirildiği takdirde, dönüşümün tamamlanacağını ve dönüştürülen ordunun dünyanın en güçlü ordusu olacağını, ülkemizin başka hiç bir şeye ihtiyacı kalmayacağını, güvenlikle ilgili bütün meselelerin ortadan kalkacağına inandırılmışlardır. Türk ordusu ifadesi yerine İslam ordusu denilerek hangi milletin ordusu olduğu kamufle edilmektedir.

TÜRK ORDUSUNUN NE KADAR SAVAŞMA AZMİ KALDI

Teknolojinin baş döndürücü hızla geliştiği bir çağda hayallerinin gerçekleştirilmesinin “Ne zaman, nerede, nasıl olacak” sorusunu yönelttiğinizde, hayali söylemlerden başka cevap verememektedirler. Hamasi söylemlerle gerçekler örtülmektedir.
Yukarıda sıralanan konular bir bütün olarak değerlendirildiğinde; “Türk Ordusunun savaşma ruhu değişiyor mu?” sorusu yerine, “Türk Ordusunun ne kadar savaşma ruhu/azmi kaldı?” sorusunu sormanın daha gerçekçi olduğunu düşünüyoruz.